Fransa, Birleşik Krallık ve diğer 14 ülke, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (OSCE) Bakanlar Konseyi'ne ortak bir bildiri sunarak, gazetecilerin güvenliği ve medya özgürlüğünün korunması için acil eylem çağrısında bulundu.

Bildiriyi Destekleyen Ülkeler

Bildiri, Gazetecilerin Güvenliği Gayriresmi Dostlar Grubu üyesi olan Avusturya, Kanada, Danimarka, Estonya, Finlandiya, Almanya, Yunanistan, Letonya, Litvanya, Karadağ, Hollanda, Norveç, İsveç, Birleşik Krallık ve Fransa tarafından ortaklaşa sunuldu.

Medya Özgürlüğünün Önemi

Medya özgürlüğünün, OSCE'nin kapsamlı güvenlik konseptinin temel bir unsuru olduğu belirtildi. Özgür, bağımsız ve çoğulcu bir medya ortamının, demokratik yönetimi güçlendirdiği, şeffaflık ve hesap verebilirliği teşvik ettiği, savaşın önlenmesine, toplumsal dayanıklılığa ve tüm insan haklarının kullanımına katkıda bulunduğu kaydedildi. Gazetecilerin ve medya aktörlerinin, haksız müdahale, sansür, tehdit veya şiddet olmadan çalışabilme yeteneğinin, OSCE katılımcı devletlerinin taahhütlerinde yer alan halkın bilgi arama, alma ve yayma hakkını korumak için temel olduğu vurgulandı.

Taahhütler ve Uygulamadaki Sorunlar

Katılımcı devletlerin, Helsinki Nihai Senedi, Kopenhag Belgesi ve Gazetecilerin Güvenliği konulu 3/18 sayılı Bakanlar Konseyi Kararı gibi önemli OSCE belgeleriyle bu yükümlülükleri tekrarladığı hatırlatıldı. Ancak, bazı katılımcı devletlerde, gazetecilere yönelik suçlarda cezasızlığı sona erdirme taahhüdü ile fiili uygulama arasında ciddi bir tezat gözlemlendiği ifade edildi. Gazetecilere saldıran, tehdit eden veya öldürenlerin soruşturulması ve kovuşturulması yerine, yargı ve ceza sistemlerinin gazetecilerin kendilerine karşı kullanıldığı, saldırıların ise cezasız kaldığı artan sayıda vakaya tanık olunduğu belirtildi. Gazeteciliğin yüksek riskli bir meslek haline geldiği ve bu durumun normalleştirilmesine veya daha da kötüleşmesine izin verilmemesi gerektiği kaydedildi.

Rusya'nın Ukrayna Savaşı ve Medya Üzerindeki Etkileri

Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik haksız saldırganlık savaşının ciddi sonuçlarından birinin, savaş bağlamında medyanın durumunun kötüleşmesi olduğu belirtildi. Savaşın başlangıcından bu yana, önemli sayıda gazetecinin Rus saldırganı tarafından öldürüldüğü veya keyfi gözaltına alındığı, işkence gördüğü ve zorla kaybedildiği kaydedildi. Medya altyapısı ve medya çalışanlarının doğrudan hedef haline geldiğine dair güvenilir raporlar olduğu ifade edildi. Uluslararası insancıl hukukta gazetecilerin (sivil olarak) korunması gerektiği vurgulanarak, Rusya Federasyonu'ndan, geçici olarak işgal edilen Ukrayna toprakları da dahil olmak üzere, mesleki faaliyetleri nedeniyle hapsedilen tüm medya profesyonellerini derhal ve koşulsuz serbest bırakması çağrısında bulunuldu.

Rusya ve Belarus'taki Baskıcı Ortam

Rusya ve Belarus'ta medya özgürlüğünün artık var olmadığı baskıcı bir ortamla karşı karşıya kalındığı belirtildi. Çok sayıda gazetecinin, siyasi motivasyonlu suçlamalarla mesleki faaliyetleri nedeniyle taciz edildiği, saldırıya uğradığı ve hapsedildiği kaydedildi. Rus ve Belarus yetkililerinin, ifade, barışçıl toplanma ve örgütlenme özgürlüğü haklarının meşru kullanımını cezalandırmak için sözde "anti-aşırılık" ve "anti-terörizm" yasalarını genişlettiği ve kötüye kullandığı ifade edildi. Devlet destekli dezenformasyon, sansür ve yabancı bilgi manipülasyonunun medya özgürlüğünü derinden etkilediği vurgulandı.

Diğer Ülkelerdeki Endişe Verici Durumlar

Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkiye ve Özbekistan gibi birçok ülkede gazetecilerin tutuklandığı, kovuşturulduğu ve mahkum edildiği belirtildi. Türkmenistan'da bağımsız gazetecilik için alanın çok sınırlı olduğu kaydedildi. Gürcistan'da ise, bir zamanlar bölgesel medya özgürlüğü lideri olan yetkililerin, taciz, tehdit, yasama ve yargı eylemleri ile medya aktörlerinin keyfi gözaltına alınması yoluyla bağımsız gazeteciliği daha da baltalama yönünde hareket ettiği ifade edildi.

OSCE Bölgesindeki Genel Erozyon ve Çözüm Çağrısı

OSCE bölgesinin diğer kısımlarında medya özgürlüğünün aşınmasından derin endişe duyulduğu belirtildi. Kamusal alanda medyaya yönelik artan şiddet ve düşmanlık, güvenlik görevlilerinin yetersiz tepkisi, polis güçlerinin gazetecileri ve medya aktörlerini koruma konusundaki isteksizliği gözlemlendiği kaydedildi. Bazı durumlarda, medya profesyonellerinin kolluk kuvvetleri tarafından saldırıya uğradığı, kasıtlı fiziksel saldırılar, taciz, mesleki ekipmanlara el konulması ve yok edilmesi hatta keyfi gözaltı raporları olduğu ifade edildi. Bu bağlamda, Medya Özgürlüğü Temsilcisi'nin erken uyarı işlevi görmesi, OSCE medya özgürlüğü taahhütlerine ciddi uyumsuzluklara hızlı yanıt vermesi ve devletlere medya yasalarını ve uygulamalarını iyileştirmede yardımcı olması açısından görevinin çok önemli olduğu vurgulandı.

Kadın Gazetecilerin Güvenliği ve Gelecek Çağrısı

Medya Özgürlüğü Temsilcisi'nin kadın gazetecilerin güvenliğini teşvik etme çalışmaları övüldü. Kadın Gazetecilerin Çevrimiçi Güvenliği (SOFJO) projesinin 10. yıldönümünün geçen hafta anıldığı belirtildi. Bu projenin, medyadaki kadınların karşılaştığı toplumsal cinsiyete dayalı çevrimiçi şiddet tehdidini ele alarak, SOFJO Kaynak Rehberi, Kadın Gazetecilere Yönelik Çevrimiçi Şiddetin İzlenmesi için Kılavuzlar ve farklı paydaşların ihtiyaçlarını karşılamak üzere hazırlanmış özel kapasite geliştirme programı aracılığıyla kadın gazeteciler için daha güvenli ve kapsayıcı bir çevrimiçi ortama katkıda bulunduğu kaydedildi.

Son olarak, medya özgürlüğünün ve gazetecilerin güvenliğinin, devletlerin insan hakları yükümlülüklerini yerine getirmelerinin merkezinde olmakla kalmayıp, OSCE bölgesi genelinde sürdürülebilir güvenlik ve istikrarın temel taşı olduğu vurgulanarak, katılımcı devletlere taahhütlerini tam olarak uygulamaları, bağımsız gazetecilik için kurumsal güvenceleri güçlendirmeleri ve Medya Özgürlüğü Temsilcisi'nin bu konudaki çabalarını desteklemeleri çağrısında bulunuldu.